"KURUCU ANAYASA".
RAMAZAN TÜLÜ

RAMAZAN TÜLÜ

KUYUYA ATILAN TAŞ

"KURUCU ANAYASA".

23 Şubat 2021 - 13:17


 Uygar toplumlarda teokratik sistemlerden hukuk düzenine geçme söz konusudur.
 Kul iken birey olan insanlar bu bağlamda ümmetçi bir anlayıştan sıyrılıp ulus devlet ölçütleriyle ile tanışmıştır.
 
Binlerce yıllar öncesi o günün koşul ve ortamlarında konulmuş kural ve normlar, süreçte yaşanılan sorun ve karmaşıkları önlemesi mümkün değildir. 
 
Yönetici konumunda bulunan kişi ya da kişilerin yönetim güçlerini kısıtlamak,  yönetilenlerin hak ve hürriyetlerini teminat altına almak için üst düzey kurallar koyma gereği Anayasa kavramlarını yaşama geçirmiştir.  Anayasal sistemler siyasal ve ulusal düzeni sağlar. Bir ölçüde siyasal erki elinde tutan kişi ve kurumların yetkilerini sınırlar. 
 
Toplumu ve onu oluşturan bireylerin özel ve tüzel yaşamlarında tüm hak ve özgürlüklerini bir başkasının özgürlük alanıyla sınırlı olarak kullanması uygarca bir yaşamın temel gereğidir.
 
Kamu düzenini bozmayan hiç kimsenin yaşam alanına el atılmalıdır. Toplumsal hayatı düzene koyan kuralları ihtiva eden Hukuk ve Hukuk Devletlerinde Ulusal Düzeyde üst norm niteliğine haiz Anayasa bireylerin barış içinde, mutlu, huzurlu ve refah içinde yaşamalarının bir güvencesidir. 
 
Çoğunluğun azınlığı, güçlünün zayıfı ezmesi gibi keyfiyetlerin önüne geçilmesi ancak ve ancak ‘Anayasal bağlayıcılık’ ve ‘Anayasanın üstünlüğü’ ile gerçekleşir.  Demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işleyebilmesi ‘Hukukun Üstünlüğü’ ilkesinin gereği olarak bağımsız ve tarafsız yargı, yönetimin tüm işlemlerinin yargısal denetime açık olması ile mümkün kılınır.  İnsana ve İnsan Haklarına verilen önem ile temel hak ve özgürlükler kısıtlanamaz,  görmezden gelinemez, yadsınıp, savsaklanamaz. 
 
Bilindiği üzere insanlar devlet için değil devletler insan için vardır.  Anayasa yapan kişi ve kurum her kim ise bu ölçütü hep dikkate alması gerekir. 1961 Anayasası Temel hak ve Özgürlükleri geniş kapsamlı tutarken ‘her şey yapılabilir’ demediği halde çok şey yapılmaya kalkışıldı. 1982 Anayasası ise çoğu kısıtlamaları getirmiş iken  ‘yapılamaz’ derken yine yapıldı. İyi niyet, hukuka Saygı, Hukukun Üstünlüğünü kanıksamak olmaz ise Anayasalar kağıt üzerinde yazılı olarak kalır. Bunun sıkıntısını ve ceremesini ise o ülkede yaşayan bireyler çeker.
 
Aydınlanma Devrimi ve Atatürk İlkelerinin toplumu götürmek istediği hedef de bu olgulardır.  Çıkarcı kesimlerin ve kötü niyetli bazı kişilerin ‘Din Düşmanlığı’ olarak lanse ettiği ‘Laiklik’ dinsel bir kurum değildir. Aksine hukuksal ve çağdaş bir kurumdur. Aklın ve bilimin öncülüğünü benimseyen yapılan işlem ve eylemlerin hukukla denetlenmesini,  Kamu kurumlarında hukukun hakimiyetini  inançsal faaliyetlerin kendine özgü alanlarda kalmasını, devlet işlerine karıştırılmaması, böylece kişiler arasında ayrım yapılmaması , bir dinin, mezhebin ve tarikatın mensuplarının ayrık veya ayrıcalıklı tutulmaması ile inanç temelli çatışmaların ve çıkar kavgalarının önüne geçileceği unutulmamalıdır. 
 
Laiklik öncelikle din ve vicdan özgürlüğü olmak üzere tük özgürlüklerin, temel birey haklarının güvencesidir. 
 
Aydın olma sorumluğu, siyasal yaşamda etkin roller üstlenen kişilere yükümlülükler yüklemektedir.  Oy alabilmek adına devletin ve özellikle Anayasanın bu niteliğinden uzaklaşmak, gerek iktidar gerekse muhalefet kanadındaki siyasal kimliklerin inatla ve ısrar ile ‘laiklik’ sözcüğünü ağızlarına almamaları,  hiç de iyi bir gelişme ve tutum değildir. 
 
Yazının başlığını özellikle tırnak içinde “Kurucu Anayasa” olarak yazıldı.
 
 Geçenlerde iktidar mensubu bir vekil, yeni yapılacak Anayasanın ‘Kurucu Anayasa’ olacağı hususunda çok çok tehlikeli ve vahim bir beyanda bulundu.  Her şeyden önce Kurucu Anayasa yeni kurulan bir devlette olur. Yeni kurulan bir devlet olabilmesi için mevcut devletin yıkılması, eski devlet  sıfatını alması, yeni kurulan devletin temel hukuk normlarını dizayn etmek üzere yeni ama “Kurucu Anayasa” dan söz edilebilir.  
 
Mevcut anayasayı ve onun öngördüğü kuralları özellikle laiklik ilkesinin nasıl çiğnendiğini, bertaraf edilme gayretlerini kısmi olarak yukarıda açıklamıştık. 
 
‘Laiklik’ uygar toplumlar ve çağdaş bireyler için ‘Su’ kadar, ‘Oksijen’ kadar gerekli ve elzemdir de ondan bu köşe yazısı kaleme alınmıştır.