MÜSTAHSİL, FAKRU ZARURET İÇİNE TEKRAR MI DÜŞECEK?
RAMAZAN TÜLÜ

RAMAZAN TÜLÜ

KUYUYA ATILAN TAŞ

MÜSTAHSİL, FAKRU ZARURET İÇİNE TEKRAR MI DÜŞECEK?

16 Aralık 2021 - 12:33

 
  Bilindiği üzere, “Fakruzaruret”, Arapça faḳr ve żarūret kökünden gelmektedir ve “zorunlu (mecburi) fakirlik” manasını taşımaktadır.   Geçmişteki olumsuzlukları ve onların düzeltilmesi için gösterilen çabaları ve günümüzdeki realiteyi kıyaslamak istersek;   Ülkeyi kurtarıp Genç Cumhuriyeti kuran adam (Mustafa Kemal ATATÜRK) kafasındaki bu projeyi eyleme dönüştürmek için 1919 yılında çıktığı Anadolu’daki gariban Türk Köylüsünün yoksulluğunu ve Memleketin genel halini kendi eli ürünü olan “Nutuk”da o günün diliyle şöyle tanımlamıştı; “1335 senesi Mayıs’ının on dokuzuncu günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umumiye: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umumî’de mağlûp olmuş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekenâme imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde. Millet ve memleketi Harb-i Umumî’ye sevk edenler kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firâr etmişler. Saltanat ve hilâfet mevkiini işgal eden Vahideddin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temîn edebileceğini tahayyül ettiği denî tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyâsetindeki kabine âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız pâdişâhın irâdesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek herhangi bir vaziyete razı. Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta...” Memleketin genel durumundan ziyade biz gariban Türk Köylüsü ve Çiftçisi açısından olayı inceleyecek olursak; Türk köylüsü tarımla iştigal ediyordu ve ürettiği ile kendi karnını zor doyuruyordu. İptidai yöntemler, Anadolu’nun kurak ve çorak toprakları daha çok ürün almaya müsait değildi. Bilindiği üzere Osmanlıdan sirayet eden gelenek gereği ticaret ve bürokrasi ecnebilerin elindeydi. Anadolu’nun yerli halkı ürettiği tarımsal ürünlerin %10’u  Aşar Vergisi ( Ondalık anlamına gelir) olarak devlete vermekle kalmayıp uzun süren savaşlara asker yollamakla mükellefti.  Türkiye Cumhuriyeti'nin 1923-1929 dönemi ekonomi politikasına damgasını vuran “İzmir İktisat Kongresi”nde oy birliği ile alınmış karar ile 1925'te bütçenin gelir kalemlerinden önemli yer tutan ‘Üreten Çiftçinin’ daha refah içinde olması, yaşam standartlarının artırılması adına “Aşar Vergisi” kaldırıldı.      Yine Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet Halk Fırkasının II. Büyük Kongresi'nde, “Nutuk” adlı eserini meydana getiren konuşmasının sonunda 20 Ekim 1927 günü Türk gençliğine hitap ererek;   "bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir." demektedir.   Kim bilir yaşadığımız ve yaşayacağımız olgular o günlerin habercisi mi?   Aşağıdaki öyküyü yıllar öncesi okumuş ve çok etkilenmiştim;   “Atatürk, sabanında koşulu öküzün yanında bir de eşek bağlamış olan çiftçiye gözü takılır. Şoförüne hemen arabayı durdurmasını söyler. Mustafa Kemal arabadan inip çiftçinin yanına gider. -Kolay gelsin ağa. -Sağ olasın bey! Hoş geldin. (Atatürk’ü tanımıyordur.) -Hoş bulduk ağa. Yoldan geçerken ilgimi çekti, öküzün yanına neden eşek koydun. Köylü bezgin bir ses tonuyla: -Eşekle öküzün yan yana koyulmayacağını bende biliyorum, bunu bana mı söylüyorsun? -Kime söyleyeyim ağa? -Vergi memuruna söyle. -Vergi memuruna mı? -Evet bey, vergi memuruna. Bu sene ürünüm az oldu vergi borcumu ödeyemedim. Bir hafta önce vergi memuru geldi öküzün eşinin vergisini istedi. Ödeyemeyince “bu senin vergi borcunu karşılar” diyerek alıp gitti. Benim öküzün eşini sattılar, senin gibi beylerin sofrasına et sucuk yaptılar. Mustafa Kemal çok sinirlenmiştir. Alışkanlığı gereği kaşlarını çatmıştır ve onun bu halini gören köylü: -Bana neden kaşlarını çatıyorsun bey. Yalan söylediğimi mi sanıyorsun? Anlattıklarımın hepsi doğrudur istersen git Küçükçekmece Muhtarına sor. Duruma iyice sinirlenen Atatürk: -Neden kaymakama gidip durumu anlatmadın? -Gittim bey. -Kaymakam ne dedi? -Git borcunu öde dedi. -Sen de valiye gitseydin? -Belli ki sen hiç valinin yanına gitmemişsin, halinden belli oluyor bey. -Halimden belli mi oluyor? -Evet bey gitseydin bilirdin. -Neyi bilirdim ağa? -Kapıdaki jandarmaların içeriye  kimseyi almadığını. Köylünün anlattıkları karşısında oldukça şaşıran ve sinirlenen Atatürk sözlerine şöyle devam etmiştir. -Başvekil İsmet Paşa’ya bir telgraf çekip durumu neden anlatmadın? -Güldürme beni bey. Başvekilin kulağı sağır duymaz diyor herkes. -Pekala! Gazi Paşa’ya neden telgraf çekmedin? -Onun da bir gözü kör görmez diyorlar. Hem sen zenginsin bey, otomobilin bile var. Bunları hiç işitmedin mi? Atatürk cüzdanından para çıkartır ve köylüye uzatır. “Bunu kabul et ağa, öküzünün yanına bir eş alırsın.” der.”   Bunun üzerine Atatürk’ün talimatları ile 2004 Sayılı İcra İflas Kanunu 82. Maddesindeki “Haczi caiz olmıyan mallar ve haklar: ”  düzenlemesine bir bent eklenerek;   “ Borçlu çiftçi ise kendisinin ve ailesinin geçimi için zaruri olan arazi ve çift hayvanları ve nakil vasıtaları ve diğer eklenti ve ziraat aletleri; değilse, sanat ve mesleki için lüzumlu olan alat ve edevat ve kitapları ve arabacı, kayıkçı, hamal gibi küçük nakliye erbabının geçimlerini temin eden nakil vasıtaları”   Böylece üreticinin ekonomik durumu gözetilip borç ve vergi ödemesinde kolaylıklar sağlanarak güvence teminine gidilir.   Bunları niye mi anlattım:   Günümüzde ülkenin belki çok ücra yörelerinde öküzle, kara sabanla, dövenle, tırmıkla, orakla, tırpanla tarım yapılıyor. Traktör, Suni Gübre, Zirai ilaçlarlar ise Türk Tarımının olmaz ise olmazlarından ama ne yazık ki dışa bağımlılık gerektiren kalemlerinden.   “Borcunu ödeyemeyen Çiftçinin Traktörü haczedildi” diye bir haberi gazetelerden okuyup televizyonlardan dinlediniz mi?   “Google” da şöyle bir gezinip geçen yılın gübre fiyatları ile bu yıl hali hazırda   20 Ocak 2020 tarihinde 1,650 TL/ton seviyesindeki ÜRE gübresi, 21 Ocak 2021 itibariyle yüzde 82 artarak bugün 3 bin lira düzeyinde seyrediyormuş Geçen yıl 950 TL civarında olan amonyum sülfat fiyatları ise yüzde 74'lük bir artışla şimdilerde 1,650 TL seviyesine çıkmış. DAP gübresinde ise son 1 yılda yüzde 87'lik bir fiyat artışı yaşandı ve 1,850 TL düzeyindeki ton başına fiyatlar 3,450 TL'ye kadar yükselmiş. 15-15-15 taban gübresinde de önemli fiyat artışları oldu. Geçen yıl 1,700 TL seviyesindeki fiyatlar son 1 yılda yüzde 53 artarak 2,600 TL'ye kadar dayanmış. 20-20 taban gübresinde de tablo çok farklı değil. Geçen yılın başlarında 1,580 TL düzeyindeki 20-20 taban gübresinin fiyatı son 1 yılda yüzde 55 artarak 2,450 TL'ye kadar çıkmış. (Bu rakamları Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru' söylüyor)  Kimyasal (Fenni) gübreler gibi dışa bağımlı olduğumuz çiftçinin kullanmazı elzem olan Zira-i İlaç ve Mazot fiyatlarındaki artışları da siz kıyaslayın… İyi niyetinden ve bilgisinden hiç kuşku duymadığımız Sayın Tarım Bakanımız Pakdemirli; "Çiftçi çok çok çalışır, az az kazanır. Bunun genel kanunu ne yazık ki böyle. Son dönemde hızlı bir şekilde artan döviz kurlarından dolayı gübre, yem, ilaç fiyatları arttı. Bunların hepsini biliyoruz. Günbegün bütün üreticilerin üzerinde inanın sizlerin adına baskı kuruyoruz. 'Tamam bir iki ay döviz kurları çok arttı ama şimdi geriye geldi. Hadi bunları düşürün' diyoruz. Olmazsa olmazımız, Türkiye'nin üretimi, sizlerin üretmeniz. Bir ülkede tarım, savunma kadar önemli. Her şeyiniz olabilir, uçağınız, roketleriniz, hatta uzay mekiğiniz olabilir ama buzdolabı boşsa bunun bir anlamı yok. Buzdolabını dolduran da sizlersiniz. Gelecek yılın çok daha bereketli ve verimli olacağına inanıyorum" demiş.  Yine aynı bakan bir başka demecinde “Türkiye’de bu sezon itibarıyla ‘Ben zarar ettim’ diyen çiftçimiz yok, olmaması gerekir” demiş. İnsanın aklına istese de istemese de “Bu ne yaman çelişki” sözü geliyor… Sanayide ilerleyemedik, Sanayi Devrimi de yapamadık. O halde modern tarım yöntemleriyle her türlü ürünün hem de azami oranda yetiştirilmesine müsait olan Anadolu topraklarında akılcı ve bilimsel ölçütler çerçevesinde Türk Çiftçisi Ulusal Projeler ve Politikalarla desteklense fena mı olur? Aksi halde gün be gün gerileyen, rekoltesi düşen Türk Tarımının geldiği durum ve gelecekteki hali öngörülüyor… Yaşanacak Fakruzaruret (Zoraki yoksulluk) günleri ve yılları kapıda mı? diye soruyorum.