Çok güzel bir gazetecilik yazısını ele almış Güray Öz, gazeteciliği anlatmış, bugünlerde kahvede, sokakta konuşulanlarla devletin hakimine savcısına çamur atan Aydınlı kendinden emin ve aydın olduğunu zanneden oysa bir zavallı olan birilerine ders vermiş adeta.. Ekranda kaplan gibi kesilen ama savcının karşısında adeta süt dökmüş kediye benzeyen zavalı bir gazetecinin durumunu özetlemiş, bu işi ahlaki ve namusuyla yapanların yanında...
Dertleri deşmek, iyi gitmeyeni, gizleneni ortaya çıkarmak gibi bir misyonu olan gazeteciliğin huzurlu bir iş olmadığı bilinir; ama toplumun huzurunu bozan çamur atan gazetecilere tokat gibi cevap vermiş...duayen gazeteci..
Bizim gibi ülkelerde gazeteciler çok çektiler, çekiyorlar. Öldürülmek, yaralanmak, hapsedilmek, tehdit edilmek, linç edilmek, yazdığını çizdiğini sansürlemeye zorlanmak, hepsi de gazetecinin hayatının parçasıdır; buna karşın gazeteci, bütün bunlara gücü yettiğince direnir, her koşulda işini yapmaya odaklanır, Ama bazı gün öyle bir hale gelirki görevi toplumu aydınlatmak olan gazeteciler bizim 20 -30 polisle evinden alınır, aynı bizim alındığımız gibi siyasi iradenin baskıları sonucu...
Bazıları bilmez gazetecilerin gerçeğe vurgun kişiler olduğunu, Bizim varsa yoksa haberdir işimiz. Haberin kırılgan, çabuk zedelenebilen, çarpıtılabilir bir yapısı olduğunu biliriz. O nedenle titizlikle korunması, sahip çıkılması, ona buna peşkeş çekilmemesi, parayla satılmaması gereken bir eserdir haber. Onu saklandığı yerden, hapsedildiği karanlıktan ışığa, aydınlığa gazeteci çıkartır. Haber, karanlığa bin bir türlü dalavere ile tıkılmış, başına gelecekler sık sık anımsatılarak ürkütülmüş, kurtarılmayı, tıkıldığı yerden çıkartılmayı bekleyen gerçektir. “Haber eşittir gerçek” denklemi bu nedenle tartışmasız doğrudur. Haber gerçeği yansıtmıyorsa, zaten haber değil asparagastır. Gazeteci de şaklabanlığın, hacıyatmaz bir eski GYY’nin icadı “sitcom”culuğun değil, gerçeğin yani haberin uslanmaz, vazgeçmez, inatçı aşığıdır.
Doğal olarak dalavereleri, soygunları, başarısızlıkları, çarpık ilişkileri, yolsuzlukları, vurgunları, gizli saklı politikaları herhangi bir yandaşlık kaygısı, ideolojik bağlılık duymadan meydana çıkaran habercinin düşmanları; maalesef gerçekleri saklayan, yalan söyleyen yüzüne saplanan çamuru yalayıp yutan sözde bürokrat yada idarecilerdir.
Gazeteci doğruya doğru yanlışa yanlış diyebiliyorsa gazetecidir.
Gazeteci eğer sansürü kırmak, haberine sahip çıkmak istiyorsa, bedel ödemeyi de göze almalıdır. Bizim gibi...Kimi zaman gazetecinin çalışma alanı iyice daralır; iktidar sahipleri gerçekleri yazanların peşine düşerler. Önce lüks kafetaryada konuşup, pazarlık yapıp 30 polisle evinden aldırır doğru yazanları. sonra da geçer karşınıza sinsi sinsi güler, tebrikleri kabul eder..."bak ben nasıl aldırdım bunları der", geçmişteki tüm pisliklerini unutur unuuturmaya yutturmaya çalışır....
Irkçılığa, nefret söylemine karşı mücadeleyi, baskıya, zulme, şiddete karşı, çarpık ilişkilkere karşı, demokrasiyi savunan, iç ve dış politikada yanlışları korkmadan eleştiren, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilen bulunduğu iliin daha iyi yerlere gelmesi için yol gösterip eleştiren gazeteciler bazılarının hiç hoşlarına gitmez. Onlar gazetecinin yalanları, çarpıtılmış olanı tercih etmesini ister, sineklik yaptırdım der el altından para öderler.. Hatta bunun için bin bir türlü yolu denerler. Eğer ülkede demokratik haklar iyice kısıtanmış, otoriter yönetimin istekleri patronlar için emre dönüşmüş, mahkemeler bağımsızlıklarını yitirmiş, güvenlik güçleri yasaları değil, yasa yerine koydukları emirleri dinler hale gelmişlerse, gazeteci artık ağır bir sınavı göze almak zorundadır. Alnının akıyla bu sınavdan çıkmak, o güne kadar korumayı başardığı ilkeleri korumayı sürdürmek istiyorsa, açık söyleyelim işiniz, işimiz zordur.
Allah doğru yazdığı halde işine gelmediği için kahbece hareket edenlerden tüm gazetecileri korusun...