TMMOB AYDIN" Ölüm Hep Bize, Bize Mi Düşer"

TMMOB AYDIN" Ölüm Hep Bize, Bize Mi Düşer"

TMMOB AYDIN
03 Mart 2023 - 08:14

TMMOB Aydın İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Tunç Erlaçin  1992 Kozlu kömür madeni faciasının yaşandığı , Zonguldak  Kozlu ilçesindeki taş kömürü maden ocağında 3 Mart 1992 tarihinde  saat 19.45 - 20.00 arasındaki zincirleme grizu patlamaları nedeniyle meydana gelen madencilik kazasının 31.yılı dolayısıyla yazılı açıklama yaptı.
 

 Erlaçin; açıklamasında  Bugünün 3 Mart 2023, 1992 yılında Zonguldak Kozlu’daki kömür madeni ocağında grizu patlaması sonucu 263 maden emekçisini kaybettikleri  katliamın 31. yılı.olduğunu anımsatarak,  "31 yıl önce yaşanan bu büyük acıya rağmen gerekli önlemler alınmadığı, gerekli düzenlemeler yapılmadığı için madenler can almaya, işyerleri çalışanların mezarı olmaya devam ediyor. Her yıl binlerce emekçi çalışırken hayatını kaybediyor. Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek, insan hayatının, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için 3 Mart tarihi TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir." dedi.
"Bu yıl “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü”nü çok acı verici koşullar altında anıyoruz" diyen Erlaçin, 6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan 11 ilimizi etkileyen depremde resmi açıklamalara göre 45 bin'in üzerinde can kaybı yaşandığını ifade ederek,  "Tüm ülkemize baş sağlığı diliyor, ölenlerin yakınlarının acısını paylaşıyoruz.açıklamasını yaptı.

"imar barışı” gibi nedenler şehirlerimizin yerle bir olmasına neden"

Erlaçin, "Deprem bir doğa olayıdır. Bu doğa olayını bir felakete dönüştüren, toplumsal bir trajedi haline getiren iktidarın politikaları ve yönetim anlayışı olmuştur." dedi.

,Erlaçin , şöyle devam etti:
" Yerleşim planlarının riskler gözetilerek yapılmaması, yapıların inşasında bilimsel-teknik şartlara uyulmaması, kentsel dönüşüm uygulamalarının deprem riskini ortadan kaldırmak için yapılmaması ve “imar barışı” gibi nedenler şehirlerimizin yerle bir olmasına neden olurken, acil durum ve afet yönetimindeki yetersizlikle felaketin boyutlarını daha da artırmıştır.Birçok ülkede 7.7 ve 7.6’nın üzerinde büyüklükteki depremlerde çok az can kaybı olurken ülkemizde on binlerce can kaybı olması “kader planının parçası” olarak izah edilemez. Yer seçimi, projelendirme, yapım, denetim konularında bilim doğrultusunda davranılsa, bu boyutta bir yıkım ve can kaybıyla karşılaşmayacağımızı hepimiz biliyoruz. AKP’nin neoliberal politikaları ve ranta dayalı uygulamaları doğa olaylarını felakete, işyerlerini işçi mezarlığına dönüştürüyor. Deprem karşısında sergilenen “kader planının parçası” yaklaşımı, iş cinayetlerinde de “Bunlar olağan şeyler, literatürde iş kazası diye bir olay var, bunun yapısında, fıtratında olan şeyler" biçimindeki anlayışın uzantısıdır. İşçi sağlığı ve güvenliği alanında “devrim” olarak nitelendirilerek 2013 yılında yürürlüğe konulan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çalışma yaşamını düzenleyen tek yasa değildir. Çalışma yaşamı, 4857 sayılı İş Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu olmak üzere birçok yasa ile biçimlendirilmektedir."


 Ölümlü iş kazalarında işverenlerin  önemsiz para cezaları ile neredeyse ödüllendirildiğini kaydeden Erlaçin, 

"Deprem bölgesinde gece vardiyasında çalışan pek çok işçi ve hastanelerde çalışan çok sayıda sağlık emekçisi depreme işyerlerinde yakalanmış, yıkılan işyerleri ve hastaneler pek çok çalışanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Depremin hemen ardından işverenlerin, işyerlerindeki malları kurtarmak için işçileri işyerlerine sokması ya da çalışmaya zorlaması nedeniyle meydana gelen artçı depremlerde hayatını kaybeden işçiler olmuştur. Depremden etkilenen bölgelerdeki işyerlerinde risk değerlendirmesi yenilenmeden, işyerinin, ekipmanların, çalışma koşullarının uygun olduğu belirlenmeden çalışma yapılmamalıdır. İşçi eğitimleri yenilenmeli, İşçilerin “acil ve hayati tehlike durumunda çalışmaktan kaçınma hakkı” bulunduğu işçilere hatırlatılmalıdır." dedi.

Deprem sonrası oluşan milyonlarca tonluk enkazın  kaldırılmaya başlandığını, enkaz kaldırma işleminin  özellikle asbest nedeniyle hem bu işte çalışanlar hem de çevredekiler için risk oluştuduğuna dikkat çeken Erlaçin, açıklamasını şöyle sürdürdü:
" Enkaz kaldırma çalışmaları eğitim almış, profesyonel ekipler tarafından yapılmalıdır.  Aşırı toz çıkışının önlenmesi için sulama yapılmalı / ıslak çalışılmalıdır.  Hafriyatların döküleceği yerler yaşam alanlarından uzakta ve toz dağılımı önlenecek biçimde belirlenmeli ve düzenlenmelidir.  Hafriyat alanlarına giriş ve çıkışlar kontrollü olarak yapılmalıdır.  Enkaz kaldırma ve hafriyat çalışmaları esnasında ortamda bulunanların ve çalışanların FFP2 ya da FFP3 tipi maske, gözlük ve tulum kullanması sağlanmalıdır.
 Depremin yaşandığı illerde kesintiye uğrasa da ülkemizde çalışma yaşamı, iş ilişkileri sürecektir. Ama iş kazası, iş cinayetleri, ölümler sürmemelidir, gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmamalıdır. İş kazalarını ve işyerlerinde ölümleri durdurabilmek için sağlıklı ve güvenlikli bir ortamda çalışmanın her çalışanın hakkı olduğu, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının öncelikle devletin ve işverenin görevi olduğu gerçeği çerçevesinde hareket edilmelidir İİşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenleme ve denetleme yetkisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitüye verilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır. Esnek ve kuralsız çalışmayı, geçici iş ilişkisini, taşeronlaştırmayı yasal hale getiren, kıdem tazminatlarını, fazla mesai ücretlerini, sendikal hak ve yetkileri budayan işçi sağlığı ve İş güvenliğini işveren yükümlülüğü olarak görmeyen, örgütlülük önüne engeller koyan yasa ve diğer düzenlemeler iptal edilmelidir."

Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğunu da ifade eden Erlaçin,  bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermenin  mümkün olduğunu kaydetti.

Erlaçin, "Bizler, her 3 Mart’ta olduğu gibi bugün de iş cinayetleri ile mücadele etmek için sesimizi yükseltiyoruz. Ölüm, yaralanma ve sakat kalma; esnek ve güvencesiz çalışma hiçbir emekçinin kaderi değildir. İnsan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkımız, mesleğimiz için sesimizi yükseltiyoruz.

Tüm ülkede, tüm çalışma alanlarında iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin ve iş kazalarının durdurulması için yılmadan mücadele edeceğimizi kamuoyuna saygı ile duyururuz.” İfadelerine yer verdi.