Yaşarken ölmenin anlatamadıkları
SUAT DENİZ

SUAT DENİZ

Yaşarken ölmenin anlatamadıkları

13 Mayıs 2019 - 09:48


Kaçınılmaz son olan ölüm limanına er ya da geç tümümüz demirleyeceğiz! Peki, ömür sürecinde yol alırken aldığımız nefesin hakkını verip çağımıza karşı sorumluluklarımızı yerine getirebiliyor muyuz? Oysa ölüm gelince söz hükmünü yitirir; ölen gitmiştir artık, ardından yakılan tüm ağıtlar boşadır! Varlığında çok şeye sahip ve hakim olsa da konuşup kendini savunamaz ölen; suskunluk, “Dar yerleriniz geniş olsun!” havasını estirir ortalıkta. Aslında ölen değil de  ölümü gören gerçekten sevenleri çeker acıyı.
Yaşamak, doğmuş olmakla otomatik olarak başlayan, ölmüş olmakla da otomatik olarak sona eren, dışımızda gelişen olaylara kapıldığımız bir süreç değildir. Daha doğrusu öyle olmamalıdır.
Yaşarken hep mutlu olmak hep gülmek hep sağlıklı olmak ister insan  ama bilmezlikler içinde yaşarken. nasıl mutlu, nasıl sağlıklı nasıl huzurlu olabilir ?  Hiç düşündünüz mü yaşarken  sahip olduklarını? Sahip olduğunu iddia ettiğin her şey sana mı ait? Şayet  evet diyorsan, bugün sahip olduklarını yarın kaybetmeme gibi bir garantin var mı?  Hayatımız, ölümden kaçtığımız bir sürek avına dönüşmüşse, ne kadar talihsiz insanlarızdır biz. Oysa ölüm, yaşamı anlamlı kılan sihirli bir dokunuş gibidir. Sonu olmayan bir roman, bir dizi, bir müsabaka, bir seyahat, bir bayram, bir düğün düşünün. 
O doğdunda eline almaya kıyamadığın evlâdına  ne bırakacaksın yada bıraktıracaklar  giderken? Baki kalan mirasın var mı desem ne derdin acaba?
Gwel şimdi kapat gözlerini ölmüşsün... Gördüğünde ürküp bakamadığın ve sırtını çevirdiğin tabutun, şimdi tam içindesin boylu boyunca . ailen, eşin ağlamaktan gözleri şişmiş. Senden o tabutun içinde iken bile  intikamını alamadığı için yutkunup  bakan-lar  DA var etrafında  onlar sadece yutkunuyor.üzüntüden değil intikamlarını alamadıklarından. ne intikammış be.. Nitekim seni sevenlerinde var tesslli ver kendine arık ölüsün sen   Gelenlerin kiminde siyah gözlük, siyah kravat her şey tam senin istediğin gibi. Çeşitli samimi samimiyetsiz  çelenkler de yerini almış. Tıpkı senin yaşarken ölen arkadaş dost akrabaların için  gönderdiğin gibi... siyah kâğıtlarla kaplı üzerinde birkaç çiçek ve kocaman yazılarla gönderenlerin ismi. Ha..gerçekten ölüm neden siyah? Bunun açıklaması var mı mavi yada yeşil neden olmamış? . Üzerine sarıldığın kefen de beyaz ve insanlar tamamen siyah. Tıpkı tuttuğun Beşiktaş forması gibi…Acaba Mevlâ ile yüzleşmek mi zor olan?
Düşünüyorsun şimdi (oğlum sen şimdi öldün)  referans olabilir mi dostlardan birisi aşağı kabirde sana? Oysa daha işlerin vardı  bitmemiş hepsi yarım kaldı. 
Şimdi anlıyorsun her şeyi, tabutun içindeki kefen.. genç, yaşlı ayırt etmez sarar herkesi sımsıkı. Seni sardığı gibi.. Birde herşeye rağmen şükretmeli aslında şimdiden.. hiç olmazsa arkandan bir Elham, üç İhlâs okuyacak üç beş dostun da varmış diye..
Birazdan haklar helâl edilecek. Seni tanımayanlar da o cami avlusunda : “Helâl Olsun” deyip tabutuna el sürüp duâ edecek. Sence sen iyi biri misin?  Çevrene nasıl bir kimlik bırakıp gidiyorsun? Ölüm ve insan işte  yaşarken ölmek bunun adı..
Ne diyelim “Ölürken de yaşadığını fark eden insanlardan olmak duâsıyla vesselâm”...
 
VE BİR HİKAYE

Bu adam oğluna iki tane ağzı kapalı mektup zarfı verir ve "Ben öldükten sonra birinci zarfı, defnedildikten sonra da ikinci zarfı aç" der. Adam vefat edinceoğlu birinci zarfı açar. Bu zarftan çıkan kâğıtta müteveffanın "Beni çorabımla gömün" şeklindeki isteği yazılıdır. Adamın oğlu müftüye gider ve babasını son arzusunu duyurur. Ama müftü "Bizde vefat eden kefene sarılı olarak çıplak defnedilir" der. Adam toprağa verildikten sonra oğlu ikinci zarfı açar. Zarftan çıkan kâğıtta "Gördün mü öbür dünyaya çorap bile götüremedim" yazısı vardır.