Arlanmaz dalkavuk...
SUAT DENİZ

SUAT DENİZ

Arlanmaz dalkavuk...

18 Mart 2020 - 07:24


 
Şu sosyal medyada bazı meslektaşlarımızın paylaşımlarını gördükçe 50 yaşından sonra kendimin  sözcük hanemi genişletmeye hikayeci zenginliğime zenginlik katmaya başladım sağolsunlar.  Geçmişini örttüklerini zanneden birkaç kişi var ki “duayen” “abi”   “ispiyoncu”, dalkavuk”, “yalaka,” , “arsız”ne dersen de hak ediyorlar kim yada kimler mi ? akşama kadar demlikte çay demlenep ona buna oturdukları yerden aldıkları sağa sola saldırıyorlar.  Bakın size bir olayı anlatayım belki tırnak içine aldığım tanımlamaların karşılığını bulursunuz..
Bir akşamüstü eve dönüyordum. Bizim apartmanın merdivenlerine ufak tefek biri çökmüştü. Gözünün biri mosmordu ve yarı yarıya kapanmıştı.
Armut sapı gibi boynunu sıska omuzlarının içine çekmiş, hafifçe inliyordu. Burnundan yere şıp şıp kan damlıyordu. İçimi bir acıma duygusu kapladı. En çok kızdığım huyum oysa.. Bu devirde acıma duygusuyla yaşamak. Neyse..

‘Geçmiş olsun,  kamyon mu çarptı?’

‘Yok abi, kavga ettim. Üç kişiydi namussuzlar.’

‘Burnun fena kanıyor.’

‘Boşver abi, geçer.’

‘Kolay geçeceğe benzemiyor. Sen gel benimle’
 deyip koluna girdim ve hemen yanımızda bulunan  eczaneye götürdüm. Eczacı, adamın burnuna damar büzüştürücü bir ilaç sürdü ve tampon koydu. Yüzünü de tamir edip plaster yapıştırdı. Bu ara bizimki, canı yandığından olacak eczacıya verdi veriştirdi. Eczaneden çıkarken hálá söyleniyordu.

‘Bunlar eczacı değil kaportacı abi. Adamın bir yerini düzeltirken dört sağlam yerini sakatlarlar billa!’
Yürüdük
Eczanenin az ilerisinde  manavın önünden geçerken meyvelerin ve sebzelerin üstlerindeki etiketleri inceledi. Sonra da iri yapılı manavın burnuna kadar sokulup,
‘Çüşşş!..’ dedi.
‘Bana mı dedin?’
‘Tabii sana dedim. Şehrin göbeğinde eşkıyalığa çıkmışsın. 8 TL’ye   domates mi olur be!.. Sizin gibi  fırsatçılar  yüzünden enflasyon minare boyu oldu. Fakir fukara aç kaldı!’


Bizimki veriştirmeye devam edecekti ama manav, irice bir bostan patlıcanı seçip adamın kafasına vurdu. Ben de adamı yerden kaldırıp tekrar eczaneye soktum. Eczacı, yeniden kanamaya başlayan burnundaki tamponu değiştirdi. O da eczacıya,

‘Ohhaa, sobaya odun mu sokuyorsun ayı!..’ dedi. Ardından da canı yandığı için küfürle karışık ciyakladı. Bizim nazik Eczacı, tamponu iterken adamın canını kasıtlı olarak yakmıştı sanırım. Eczaneden çıkar çıkmaz,

‘Haydi geçmiş olsun. Kendine iyi bak. Benim acele işim var, hoşçakal’ deyip hızla yürüdüm. Köşeyi dönünce bizim kafeye daldım. Başımdaki belayı savuşturmanın keyfiyle rakımdan okkalı bir yudum aldım. Ama aynı keyifle yutmak kısmet olmadı. Benim sıska adam ‘Abicim be, kusuruma bakma. Senin bana gösterdiğin insaniyetliğe karşı bir teşekkür bile edemedim. Bir kadeh rakımı içmezsen ben bu gece kahrımdan uyuyamam’ deyip aldı götürdü beni. Gittik.. gitmez olaydım..
Garson Vedat ile Zeynel’e ‘Bize bir ufak aç, ne kadar mezen varsa da getir’ diye talimat verdi. Ben, nasıl becersem de tüysem diye düşünürken,

‘Haydi abicim insaniyetliğinin ve dostluğumuzun şerefine içelim’ diye kadeh kaldırdı. Adı  (bende saklı)  Eskiden övdüklerine söven  ve bu işi profesyonelce yapan, köyden gelip şehirde sevgili edinen işini eşini işe yerleştirip kendini maaşa bağlayan akıllı olduğu kadar salak da biriymiş..
Neyse  garson Vedat   kolundan yakaladı. ‘Bu Rus salatasını kaç yıl önce yaptınız be!.. Şunu götür de tazesini getir.’ Şimdi de şu köfteleri geri götür garson efendi. Bunları lastikten mi yaptınız be!.. Garanti keçi etindendir. Ciklet çiğner gibi yarım saattir çiğniyorum, yutamıyorum.’
 
Sonrasımı sonrası malum… bizimkini   yattığı yerden toparlayıp eczaneye götürdüm. Eczacı, bu kez tampona dokunmadı.  patlamış dudaklarına keyifle tentürdiyot sürdü. Halil de ah-vah arasında ona yine küfretti.
Sonrası  karakolluk olduk tabi.. Demez mi bana  ‘Abi dedik gazetecisin dedik seni bağrımıza bastık, ama sen de bize hiyanet ettin. Senin yüzünden sabahtan beri dayak yiyip duruyorum. Sen de puştun biriymişsin.’

‘Höst lan, o ne biçim söz, ağzını topla!..’

‘Toplamazsam ne olurmuş lan moruk?’ dedi ve yumruğu salladı.


Tam bizimkinin önünde  kendimi yere attım.  suratındaki öfke dolu gergin çizgiler yumuşadı, yüzü ışıdı. Sevinçle bizimkinin

‘Allah’ım nihayet birini dövdüm!..’ diye bir nara attı ve seke seke keyifle uzaklaştı.
Ben mi.. Kanayan burnuma mendilimi bastırıp eczaneye gittim. Ama kapanmıştı…

 Son söz: şu memlekette herkesi ADAM yerine koymayın bazıları alışkın değildir ya YADIRGAR ya da SALDIRGAN olur.