Onkoloji günlerim (1) "KANSERSİNİZ"
  • Reklam
Mavi Ay

Mavi Ay

Onkoloji günlerim (1) "KANSERSİNİZ"

14 Ocak 2019 - 11:23

Anlatmak ve yazmak aslında hiç kolay değil. 2015 yılında yakalandığım meme kanserini atlattığım ve bugün iyileşmiş hastalar arasında olduğum için cesurca yazabiliyorum sanırım. Hastalıktan ziyade tedavisinin ağır ve zor olduğu bu süreci,kanser tedavisi gören binlerce onkoloji hastasının yaşadıklarının bilinmesi ve toplum olarak kanseri daha iyi anlayabilmemiz için anlatma sorumluluğu duyuyorum.
 O güne kadar tıpta sadece dahiliye ve çocuk doktorlarını biliyordum. Onkoloji,kemoterapi,onkolog ne demek hayatımda bile duymamıştım. Hatta kemoterapi kelimesini duyduğumda bir sürü makinelerle vücudumun her yerinde kablolar olacağını sanıyordum.  2010 yılında bezelye tanesi kadar bir kitleyi farketmiş,bir eğitim araştırma hastanesinde yapılan tetkiklerde bunun her kadında görülme ihtimali olan "basit kist" olduğu söylenmiş,"önemsiz" denilmişti.Sonradan öğrendim ki 40 yaş altı bayanlarda kullanılmamasına rağmen,bu hastanede,gider gitmez beni mamografiye ilk aldıklarında daha yeni 36 yaşındaydım.Sağlık Bakanlığı'nın Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü Kanser Dairesi Başkanlığı'na bağlı ve ücretsiz kanser taramalarının yapıldığı KETEM(Kanser Erken Teşhis Tarama Eğitim Merkezleri)'de sistem 40 yaş altı bayanlarda mamografi taraması yapmazken hastanelerde ise aynı titizlikle yaklaşılmıyordu.Bunun canlı somut örneği bendim. 2012 yılında bu kitle için tekrar doktora gittim.Ve gittiğim hekimin özellikle bayan olmasını istedim. Çünkü ''aç bakalım ağzını.Boğazına bir bakalım''  ''aç bakalım karnına bir bakalım'' ''dur sırtından ciğerlerini dinleyelim'' denilebilenecek kadar rahat olunabilinecek bir durum değildi.
Özellikle genç yaştaki bayanlar için bu çok daha hassas bir konuydu. Aynı eğitim-araştırma hastanesinde ufak tefek bir bayan doktordu ve içeri girdiğimde utana sıkıla, bir kitle farkettiğimi, o nedenle geldiğimi söyledim.Muayene masasına bile alma gereği duymadan odanın orta yerinde "kaldır giysini" dedi. "Kollarını yukarı kaldır".Kazağımı yukarı kaldırmış, iki kolum havada, odanın ortasında öylece duruyordum. Bir kadın  için rahatlıkla öylece durabileceğiniz bir durum değildi.Yanıma gelip hiçbir şey söylemeden  hızlı hızlı üstünkörü muayenesini yaptı.Sanırım kendisinin zamanı yoktu.Bir kadının meme muayenesi bu kadar kaba saba, bu kadar fütursuz mu olmalıydı?Üstelik de aynı duygulara sahip olabilecek bir hemcinsimiz tarafından.Herhangi bir tetkik almaksızın, apar topar ayaküstü elle yaptığı muayene sonucunda "birşey yok" dedi sinirlenerek. Üstüne bir de "bunun için mi geldin" dedi.İsmi Deryaydı.Muayenesinin sonunda kendimi o kadar kötü ve öylesine fuzuli gelmiş gibi hissettim ki gereksiz(!) birşey yaptığım için çok utandım ve ağrılarıma rağmen, uzun bir süre, bir daha doktora gitmedim.Bulunduğum şehir nüfus olarak aşırı kalabalık, hastanelerde bu nedenle her zaman aşırı yoğunluk vardı. Yine de bir hekimin böylesine rencide edici tutumlarının bahanesi bu olamazdı. Aldığı hekimlik diploması bizlerin hayatlarına mal olan günahlarının bedelini ödemeye yeter miydi acaba?Diplomasına güvenip hastalarına en hassas zamanlarda sinirlenen, kızan bu zat umarım birgün kendisi de bizlere yaşattıklarının aynısını yaşasın.
 Utanmak demişken meme kanseri olan kadın hastalarımızın yaşadığı en büyük sıkıntılardan birine daha değinmek istiyorum.Halk arasında köylerde,evlerde akrabalar komşular arasında  bu hastalıktan bahsedilirken memesinde yerine göğsünde ya da meme kanseri yerine göğüs kanseri ifadesi kullanılıyor.Lakin bu büyük bir yanlış. Bilimsel olarak yanlış.Kadınlarımızı bu konuda daha bilinçli davranmaya davet ediyorum. Öncelikle hastalığın adını toplum olarak doğru tanımlamalıyız. Dünyada her 8 kadından biri meme kanserinden ölüyorken,kadınlarımız bu hastalıktan dolayı hayatını kaybediyorken bizler toplum olarak sırf kadının cinselliğini çağrıştırdığı için daha hastalığın adını bile doğru ifade edemiyoruz. Meme,doğada insanlarda ve hayvanlarda, dişinin yavrusunu doyurduğu, süt vererek bebeğini beslediği,doğumdan hemen sonra kesilen göbek bağından sonra anneyle yavrusu arasındaki duygusal bağlardan biridir.Bence meme ilk başta anaçlığı,doğurganlığı temsil eder. Nitekim Türk Dil Kurumu'nun Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü'nde meme kelimesi ''Omurgalı hayvanlardan memelilerin (Mammalia) dişisinde bulunan ve canlı doğan yavrunun beslenmesini sağlamak üzere süt bezlerini kapsayan yapılar'' olarak tanımlanmıştır. O nedenle bulunduğumuz ortamlarda, çevremizde meme kanseri diye konuşuluyorsa buradaki geçen meme kelimesinde insanların ilk aklına cinsellik gelmesin lütfen. Fizyolojik olarak bu dokunun ismi meme ve tıbbi olarak da bu uzuvdaki kanser türleri de meme kanseridir.Üstelik aynı hastalığın erkeklerde de görülen örnekleri mevcuttur. Öncelikle bir kadın,bir anne olarak rica ediyorum toplumumuzda meme kanseri demeyi artık ayıplar literatüründen çıkarmalıyız.Meme kanseri olan hastalara akrabaları arasında ve bulundukları çevrede sanki ayıp, gizlenmesi, saklanması gereken birşeyi yaşıyormuş duygusu yaşatmamalıyız.İnsan sağlığı ile ilgili konularda ne yazık ki toplumumuzu hala olması gereken düzeyde aydınlatamıyoruz.

 Ben hastanedeyken çocuklarımla ilgilenecek kimse olmadığından daha donanımlı bir doktora gitmek için artık onların büyümesini bekliyordum. Ne de olsa bu kitle "önemli değil"di ve "birşey yok"tu.Kitlenin büyümesi ve ağrının artık omzuma ve koluma doğru yayılması üzerine nihayet 4.yılın sonunda gittiğim özel bir hastanede de 1 hafta süren tetkikler sonucunda, yine ''önemli değil bu" sadece iltihaplanma denilmişti. O gün elimde ultrason filmleriyle eve dönerken hastanedeki hekimin teşhis ve tespitlerine dair kuşkularım beni harekete geçirdi. Minübüsü birden durdurdum ve ani bir kararla daha büyük bir özel hastanenin önünde indim. İşte hayatımı da bu sezgilerim kurtardı. İyi ki o gün içimdeki sese uyup eve dönmek yerine başka bir hekime daha gittim.4 yılda 4.doktordu. Bu konuda o kadar bilgisizdim ki girişteki danışmaya yaklaşıp ''hastanenizde meme rahatsızlıklarına hangi bölüm bakıyor'' diye sordum. ''Sizi genel cerrahiye yönlendirelim'' dediler. "'Mümkünse bir bayan doktor olmasını istiyorum. Biraz önce yanından ayrıldığım erkek doktor sanırım memeyle ilgili olduğu için anlayamadı'' dedim. O günkü yetersiz ve kısıtlı bilgilerimle o sırada o an öyle düşündüm. Lakin yaşadığım onca şeyden sonra hayat bana sağlık konusunda bay bayan ayrımı yapılmadığını öğretti. Berrin isminde genç bir bayan doktorun muayenesine girdim. Ardından tekrar ultrason tekrar mamaografi arkasından mr ve biyopsi derken aslında ne olduğunu daha en başta anlamış olan hekimimin meme ca? şüphesiyle, tüm tetkikleri yaptırdığını sonradan öğrendim.En sonunda bir cuma günü biyopsi sonuçlarını alabileceğim söylendi. Mr randevusunu kaçırmamam için ısrarla arayıp hatırlattıklarından, çok önemli birşey olsaydı beni acil çağırırlardı düşüncesiyle, biyopsi raporlarımı ertesi gün almaya gittim. Doktorun odasından hemen alıp döneceğimden o kadar emindim ki çocukları evde bıraktım.Doktorum odasında değildi, asistanı ''doktor hanımı çağırayım'' dedi. İçeri girdiğinde ''niye yalnız geldiniz.Keşke yalnız gelmeseydiniz'' dedi hekimim. Hala durumu kavrayamayan ben ''eşim cumartesileri de çalışıyor, gelemez'' dedim. O an, o günkü konuşmalar hala dipdiri belleğimde. KANSERSİNİZ dedi doktor direk yüzüme bakıp. Büyük bir şaşkınlıkla GERÇEKTEN Mİ dedim.BİLDİĞİMİZ KANSER Mİ diye sordum bir de..Bilmediğimiz kanser nasıl oluyorsa artık, o an en mantıksız soruları soruyordum muhtemelen.''Evet'' dedi doktor kafasıyla onay vererek ve yüz ifadesini hiç değiştirmeden.Düz yolda giden bir arabanın aniden duvara toslaması gibi birşeydi bu.O an, o saniye herşey tepetaklak oldu.Hayat durdu dünya dondu kaldı sanki.Tıpkı kanser tanısı almış yüzlerce anne gibi olayı duyar duymaz benim de ağzımdan çıkan ilk kelimeler PEKİ ÇOCUKLARIM NE OLACAK..ONLARA KİM BAKACAK oldu doktorumun derin kapkara gözlerine bakarak. Odadaki sessizlikte sadece bu kelimeler duyulsa da masanın diğer yanındaki hekimle masanın bu tarafında şoka girmiş,bir anda dünyası altüst olmuş hastasının gözlerinde aslında daha söylenmemiş nice duygular, ifade edilememiş ne kelimeler vardı.İlk düşündüğüm çocuklarım oldu. Kansersiniz kelimesinden sonra aklıma ilk onlar geldi.Doktorum öylesine panik halindeydi ki ''hemen acil bir şekilde ameliyat olmalısınız'' dedi. ''Çocuklarımın bir hafta sonra karneleri alınacak. Onları karne günlerinde daha hiç yalnız bırakmadım.Mutlaka yanlarında olmalıyım. Karne gününden önce gelemem'' dedim. Hayatım sözkonusuydu ve ben çocuklarımın karne gününü düşünüyordum.Ben ameliyattayken, karne gününde annelerinin yanlarında olmadığını, arkadaşlarının ellerindeki karnelerini sevinçle annelerine gösterirken, onların o gün okulda kimsesiz kalacaklarını düşünüyordum.Diğer çocuklar anneleriyle fotoğraflar çekilirken benim çocuklarım anneleri ameliyatta olduğu için aynı şeyleri yaşayamayacaktı. ''Ameliyathanemiz dolu,çok sıra var,bir an önce gün almalısınız. Hemen ameliyat olmalısınız'' dedi doktorum tekrar panikle ve ısrarla. Oysa kanser çok yönlü bir tedavi süreci gerektiriyordu.Hastaya hemen ameliyatı kabul ettirmekten ziyade, sonrasında gerçekleştirilecek olan tedavinin de bir bütün olarak baştan planlanması gerekiyordu. O hastanenin böylesi bir tedaviyi yürütecek bölümü yoktu ve ameliyattan sonra tedavide hangi yolu izlemeliyiz daha bu konuyla ilgili bilgi bile verilmiyordu. Kanser olduğunu az önce öğrenen, daha bunu bile içselleştirememiş, anlayamamış, büyük bir şok içindeki hastaya ısrarla sadece ameliyattan bahsediliyordu. Sonrasında başka hastanelerden de farklı görüşler almaya gittiğimde hekimlerimden biri muyenede şöyle dedi ''piyasadaki cerrahlardan bazıları genelde hastayı kaçırmamak için hemen ameliyat der '' dedi. ''ama ameliyata bile gerek kalmadan bu kitleyi kemoterapiyle küçültebiliriz'' dedi.

Yüzüme direkt pat diye ''kansersiniz'' diyen o doktorun odasından çıktım. Hastanenin bahçesinde bir sandalyeye oturup eşimi aradım.Ona da haber vermeliydim.......(devam edecek)