Keşke'lerin geri getiremeyeceği bir gencin öğrettikleri.....
Mavi Ay

Mavi Ay

Keşke'lerin geri getiremeyeceği bir gencin öğrettikleri.....

28 Ocak 2019 - 10:37

Bu köşede yazmaya başlarken hayata, yaşama, insana dair yazacağımı söylemiştim.
  Bundan birkaç gün önce, Aydın'ın ilçelerinden birinde, gencecik bir evlat öldü ve bu ölüm 50 bin nüfuslu koca bir ilçeyi unutulmaz bir şekilde sarstı.Özcan Krem'in ölümü, dünya hırsları peşinde olan, büyük küçük, genç yaşlı, kadın erkek herkese, bu dünyada ölüm de varmış dedittirdi.
 Çok sevilen bir kişiydi.İyiliksever, sevecen, güleryüzlü, sıcakkanlı, kimseyi kırmayan, kimseye, hele ki kendisinden büyüklere en ufak bir saygısızlığı olmayan, ağırbaşlı, çok terbiyeli, çok saygılı bir delikanlıydı. O kadar cıvıl cıvıldı ki hep 16-17 yaşlarındaki bir çocuk neşesi taşıyordu. Görüntü itibariyle de 25-26 yaşlarında gösteriyordu.Öldüğünde henüz 33 yaşındaydı.
 Bazı günler 3-4 kişi olmak üzere, bu ilçenin camilerinden, selalar hiç eksik olmazdı aslında ama bu kardeşimizin beklenmedik ani ölümü, ilçedekileri, gözyaşlarına boğdu.Tanıyan tanımayan, ilçedeki herkesi çok etkiledi. En vahim olanı da kendi kullandığı traktörün, olduğu yerde devrilmesi sonucu, altında kalarak can vermesiydi.
 Çok yakın çocukluk arkadaşının, yediği içtiği ayrı gitmeyen arkadaşının, zeytinliğindeki zeytin çuvallarını almaya gitmişlerdi. Arabalara olan tutkusu sosyal medyadan da bilinen, traktörden ziyade genelde araba kullanan bu genç, zeytin çuvallarını arkaya yüklemiş, arkadaşının "böyle olmaz gel yapma" demesine rağmen aşırı yüklü traktörü çalıştırmaya çalışmıştı. Arkadaki yükle birlikte, ön tarafı yukarı kalkan traktör, olduğu yerde ters dönmüş ve sürücü koltuğundaki gencin üstüne devrilmişti.Yanındaki arkadaşı, beklenmedik bu kaza karşısında, dağda, o an aklını kaybedecek gibi oldu.Kime nereye gideceğini bilemeden "yardım edin!" diye deli gibi bağırdı, kendini kaybetti. Bağıra çağıra, çamurlara, sulara bata çıka, dövüne dövüne, oraya buraya koştu ama bulundukları yerde kimseler yoktu.112yi aradı.Daha az önce "biz geliyoruz mercimek çorbasıyla pilav pişir" diyen arkadaşının telefonda yemeğe geleceklerini söylediği, kendi annesini aradı feryan figat.
 Sürekli birlikte olduğu, yıllardır beraber zeybek oynadığı halkoyunları ekibinden arkadaşları, hemen olay yerine koştular. Hep birlikte O'nu çekip çıkardılar. "Ben bu acıyla artık nasıl yaşarım" diyen, günlerdir hıçkıra hıçkıra ağlayan yakın arkadaşına son kez baktı. Hemen çağrılan 112 acil servisi geldiğinde, tüm kontroller yapıldı fakat yapılabilecek birşey yoktu.
  Olay akşamüzeri olduğundan ilçede henüz kimse duymamıştı. Akşam evlerinde internetten, sosyal medyadan bu acı haberi okuyanlar şok oldu.Dövünenler, boğazlarında koca bir yumruyla ailesinin evine koştular. Acılı annesinin yürekleri dağlayan gözyaşları, oraya koşup gelen herkesin yüreğini yaktı.Herkes şaşkındı. Böylesine neşeli, böylesine gülünce gözlerinin içi gülen, böylesine güleryüzlü, boylu poslu dalyan gibi bir delikanlı nasıl ölürdü? İlçenin merkezindeki bir bankanın tek güvenlik görevlisiydi ve o bankanın yanından hergün geçenlerden selamlaşmadığı var mıydı acaba? Büyük küçük herkesi, güleç gözleriyle başını sallayarak mutlaka selamlardı.Şimdi o bankanın camekanının önünden geçerken, orada, herzamanki gülümsediği yerinde, siyah üniformasıyla o olmayacaktı artık.
  İlçenin Halk Eğitim Merkezi'nin tek halkoyunları ekibindeydi yıllardır. Aydın'ın Kerimoğulları, Harmandalıları, o zeybek oyunları Özcan'a ayrı bir yakışır, heybetiyle ortaya çıkar tek başına kendini seyrettirirdi.Çok güzel bir insan evladıydı. Menfaatçi ve maddiyatçı insanlar dünyasında, içten yüreğiyle yaşayan, "insan gibi insan"dı.
  Seveni çoktu.İlçenin merkezindeki Çarşı Camisi, altta dükkanlar olması nedeniyle 2.kattaydı.Sevenlerinin kalabalıklığı, yukardaki o cami avlusuna sığmadı.Cenazesinde sıra sıra saf tutanlar yollara doldu taştı. Caminin altındaki ve karşısındaki kaldırımlar sıra sıra cenaze namazı kılanlarla doldu. İlçede genelde falanca ailenin cenazesine ya da abartılı gösterişli düğünlerine katılmak, bilmem hangi sülaleden olmak pek bir önemsenirdi. Fakat bu genç kardeşimizin kendi yardımsever insaniyetli kişiliği, bunların hepsinin önüne geçmiş, alışılagelen tüm bu ezberleri bozmuştu. Gelenlerin çoğu gerçekten sarsılmış, derin üzüntü içindeydi. Halkoyunları ekibinin olduğu Halk Eğitim Müdürü, çalıştığı bankanın müdürleri, iş arkadaşları, "abla, abla "diye candan selam verdiği, her işine koştuğu ablaları, ilçenin esnafları, arkadaşlarının babaları, koca koca yaşlı başlı adamlar, dönem arkadaşları gözyaşları içindeydi.
 Mezarlığa gitmek için yola çıkıldığında, ilçenin küçük, sakin ara sokaklarında araçlar ilerleyemedi bile.Konvoydaki o arabaların ucu bucağı görünmüyordu.Aile mezarlığına varıldığında, o toprak yolda o kadar uzun araç kuyruğu vardı ki katılanlar, arabalardan inip yaklaşık 1km yürümek zorunda kaldı.Kimse öylesine son vazifelerini yerine getirmek için orada değildi sanki.Mezarlıkta kalabalığın toplanmasını bekleyenlerin hepsinde derin bir acı, derin bir üzüntü vardı.Kızkardeşinin "kalk abim biz nasıl dayanırız" diyen ağıtları, haykırışları yankılandı durdu.Ölüm, dünyalar tatlısı bu genç çoçuğa hiç yakışmadı.Tanıyan tanımayan herkesin yüreğini yaktı.
 İlçede "kendisinin bile değilmiş, başkasının zeytiniymiş keşke gitmeseydi.." diyenlerin arkadaşlığı, bağlılığı, yardımseverliği anlayamadığı aşikâr. "Traktörün çadırı olsaydı.." "o kadar çuvalı arkaya yüklemeseydi.." "keşke çuvalları traktör yerine eliyle taşısaydı" dedikleri ne kadar keşkeyi sıralarsak sıralayalım, kader denilen alınyazımızda, olacakla öleceğin önüne hiçbir gücün geçemeyeceğini unutmamalıyız. İşte bu genç kardeşimizin ölümü, hepimize, bir kez daha bunu hatırlattı.
 Hayat, ilçede sanıldığı gibi sadece nam, malk mülk, para pul zenginliği, gösteriş, ihtişam ve bazılarımızınki gibi sadece geyik muhabbetleri değildi.Ne kadar üzülürsek üzülelim, unutmak uzaklaşmak yerine, bazen de acıların üstüne üstüne yürüyüp yüzleşmek gerekirdi. İşte bizleri güçlü kılan, hayatla başetmeyi öğreten de bu beklenmedik acılardı.
 Çok güzel yetiştirilmiş bu güzel evlat, ölümüyle, koca bir ilçede, unutulmaz bir iz bıraktı. İlçenin insanlarına "mal mülk, kavgalar, mevkiler herşey ne kadar fani" dedittirdi.Güzel, neşeli, sevecen anılarla insanlığı, içtenliği, güleryüzü öğrettiği gibi giderken de öğretti.İşte bu nedenle, bu gencecik insanı, ölümüyle koca bir ilçede derin bir iz bırakan bu güzel insan evladını yazmalı anlatmalıydık.
 "Sensizliğe nasıl dayanırım" diyen annesine, ailesine, radyocu babasına, "benim abimin gülünce hep gözlerinin içi gülerdi" diyen kızkardeşine ve yüzünde hep Özcan'dan bir emare arayacağımız erkek kardeşine, tüm sevenlerine Allah'tan sabır dilemekten başka yapabileceğimiz birşey yok ne yazık ki.
Toprağın bol olsun, nurlarda yat sevgili Özcan. İlçedeki özlediğimiz insanlığı, güleryüzü, candan selamlaşmayı, iyiliği, hesapsız kitapsız menfaatsiz içtenliği bizlere yaşattığın için sonsuz teşekkürler..Cennet mekanların olsun inşallah..Dualarımız seninle..Uğurlar olsun güzel gülüşlü çocuk..