BENDE YAZMAYI SEVİYORUM.....
Mavi Ay

Mavi Ay

BENDE YAZMAYI SEVİYORUM.....

27 Aralık 2018 - 00:21


Uzun zamandır yazmak, yazdıklarımı benimle aynı duygu ve bakış açısına sahip olabilecek duyarlı kesimle paylaşmak istiyordum. Bunun için de çeşitli girişimlerde bulundum, kaç kişiye sordum. Şu hayatta bazen koca koca taşları kayaları  bile yerinden oynatırsınız da varolan sistemdeki ilişkiler ağı içinde kimselere sesinizi duyuramazsınız. Siz konuşurken anlamsız bakışlarla "bu da ne istiyor şimdi" dercesine sizi vazgeçirmek isterler. "Boşuna uğraşma kızım" dercesine.... sizin açık yüreklilikle "ben de yazmayı seviyorum" okuyanlar anlatımımı,yazi dilimi beğeniyorlar" diye şevkle hevesle anlatmaniz onlara ninni gibi gelir. Elbette ki ben bir profesyonel yazar değilim. Öylesine klavyemden dökülenler sadece.illa bir mesaj vermek gibi bir kaygım da yok. Kelimeler okyanusunda dağarciğımdan, yüreğimden damlayan sözcükleri paylasmak istiyorum sadece..
Günümüzde aktif kullanılan sosyal medya ve internet ağıyla beraber onlarca insan hemen hemen her platformdac yazıp çiziyor. Yerelde hangimiz çok büyük profesyonel yazarlarız ki..Kaçımız bu imkanlara sahip olabilir ki..Hayata dair, yaşadıklarıma dair, sözlerle duymayan sağır kulaklara, hissetmeyen yüreklere, algılayamayan beyinlere belki yaziyla ulaşabilme ümidi benim ki sadece......
Biri 2002 ve biri de 2004'te olmak üzere peşpeşe iki küçük çocuk büyüttüm.ve soguk kış günlerinde iki bebekle dışarıya çıkamayan bir anneyken toplumsal hicbir ilişkiye dahil olamazken internet ve sosyal medyada yazarak bu zor günleri atlattım. Çocuklar ateşlendiğinde ya da bebekler bilmem hangi katı  gıdaya geçtiğinde yazışmalar yorumlar derken zamanla bu yazışmalar sürekli evde haberlerle karşılaşmanın getirdiği birşey sanırım bir de üniversitede öğrencilik yıllarından olsa gerek ülke gündemine dair yorumlar yapmaya yazmaya başladım. Fakat 2002'den beri yaşanılanlar sonucunda gördüm ki bizler internette ne kadar yazıp çizersek çizelim hayatın içinde internet kullanmayan,sosyal medya nedir bilmeyen onbinler var ve memleketin kaderini senelerdir sadece aynı kanalları izleyerek belirleyen bu yığınlar veriyor. Hadi canım sen de bu çağda, internet ve sosyal medyayı bilmeyen mi var diye yükselen nidaları, sitemleri duyar gibiyim.,
Evet var.... Referandumda sandıktan "evet" çıkacağını önceden tahmin ettiğim için "Hayır" çalışmalarına katıldım ve gittiğim, kapı kapı köy köy dolaştığım onca yurdum insanının sosyal medya dünyasından haberi bile olmadığını bizzat gördüm. Hele milletvekili genel seçimlerinde bircok parti yöneticisi reklamsever arkadaşımızın, merkezi okullarda, üst düzey yöneticilerin, tanınmış isimlerin oy kullandigi herkesin rağbet ettigi okullarda görev aldıklarını bildiğimden ulaşılması zor, merkeze uzak en ücra bir dağ köyünde seçim görevlisi olarak tanık olduklarımız.. Oy kullanan kadınlarımızın, yaşlı annelerimizin, teyzelerimizin, köylü amcalarımızin dünyasında gordüklerimiz.. O nedenle memleket meselelerini artık daha az yazar oldum. Çünkü yazdıklarımızı evlerinde ekran başından memleketi takip eden onca insanın okumadığını okusa bile toplumsal bir aydınlanma olmadıkça bu yazılıp cizilenlerin çok da etkili olamayacagini gördüm. O nedenle ben en cok da insana hayata dair yazmayi seviyorum..
Gökyüzüne baktığımda ya da masmavi uçsuz bucaksız denize baktığımda o an'ı yaşıyor olmanın müteşekkiri içinde yüreğimden geçenleri yazmayı seviyorum.
Onkoloji koridorlarında "acaba yarın da yaşayacak mıyım ? " " acaba cocuklarimin büyüdüğünü görebilecek miyim? " sorularıyla nefes alıp veren insanlara lafta duyarlı ama icraate gelince hissizleşmiş, empati yoksunu insanlarımıza yazmak istiyorum. Bizzati de tecrübe edilmistir efendim. Neler yaşandı neler. Biz toplum olarak ne zaman bu kadar duyarsızlastık,  özellikle çağdaş kültürel ve eğitimsel seviyesiyle beklentilerimizin diğer tasra bolgelerden daha yüksek olduğu Aydin'da.
Aydın artik adı gibi çok da Aydın bir şehir değil bence. Aydin'in büyükşehir olmasi beraberinde yoğun bir kalabalık  getirdi ve bu kalabalık nüfus yolda yürürken izdiham, caddelerinde trafik, parklarinda onlarca insanla dipdibe oturmak demek ne yazik ki.     Sokaklarinda gençlik yıllarımızdaki gibi dolaşmaktan keyif aldığım bir şehir değil artık Aydin. Özellikle bulvar civarinda aracınızı park edecek boş bir park yeri bile bulamiyorsunuz. Bulvardaki parklar tıklım tıklım. Sokakları kalabalık.Yürürken o araçlar sanki üstünüze geliyor. Elbette başkaları bu şekilde görmüyor ve hissetmiyor olabilir. Bir birey olarak bir vatandaş olarak bu şekilde hissediyorum artık. Nüfusun aşırı kalabalık olmasından, aşırı binalaşmadan, dipdibe yapışık apartmanlardan dolayi Aydını,  Aydın sokaklarını artık eskisi kadar beğenemiyorum..90'lı  yıllarda, bizim ortaokul ve lise yıllarimızda Aydin o kadar nezih sakin bir şehirdi ki..Yolda yürürken hep ayni tanıdık simalarla karşılaşmanın bir huzuru vardi. şimdi işimi bitirir bitirmez hemen o kargaşadan, kalabalıktan eve kaçıyorum. Aydınımızın diğer büyükşehirlere nazaran en büyük sıkıntısı gerçek bir AVM'sinin olmamasi bence. İstanbul ve Ankara'da, birçok büyük markanın , büyük binalarda toplanması size soğuk kış günlerinde oralarda keyifli zaman geçirme ayrıcalığı sağlar.
Bu binalar öyle cok katlıdır ki Bakırköy'deki Carousel sanırım demek istediğimi en iyi şekilde özetler. Mesela Aydin merkez de bir Koçtaş İkea Metrogrosmarket gibi cesitli büyük hipermarketlerin olmamasi da bu şehrin dezavantaji ne yazik ki. Bulvar ve yağcılar içindeki izdiham ve insan kalabalığı, sürekli koşuşturan, yürümenizi bile zorlayan bu kalabalik "acaba bu insanlarin hepsi hergün alışveriş  mi yapıyor"  diye düşündürüyor insanı. Hayır... çünkü Aydin'da gidilecek uğrak yerlerinin sayılı olmasından dolayi..uzun zamandir Aydin'da değildim şimdilik edindiğim izlenimler bunlar. Dışarıdan bu kadar göç alan bir şehrin aydin kalabilmesi ümidiyle yazılarimda buluşmak üzere.... lütfen sevgiyle kalın.....unutmayın bende yazmayı seviyorum hem de çok...