ÇANKAYA CADDESİNİ ARABİSTAN ÇÖLÜNE DÖNÜŞTÜRME ÇABASINDA EL BİRLİĞİ İLE NAİL OLDULAR!


Çankaya ile Arabistan çölünü yazı başlığında okuyunca;
“Ne alaka?”dediğinizi fark ediyorum.
“Kel alaka” diyerek yazıya devam etmeliyim o halde…
2004 yılında Emekli olup Manisa’dan Aydın’a geldim.
Eşim ve benim yıllarca çalışmamız karşılığında devletimizin bize layık gördüğü emekli ikramiyesinin ancak karşıladığı şu anki oturduğumuz konuta malik olduk.
Bu konutu tercih etmemizdeki önemli unsurlardan biri de; Köprülü-Veysipaşa Mahallesinde bulunan ve halk arasında avukat bürolarının yoğun olması sebebiyle “Avukatlar Sokağı” ya da “Çamlı Sokak” denilen resmi adı “Çankaya Caddesi” ne nazır olmasıydı.
Çankaya caddesinin kendine özgü özelliklerinden biri diğer bir ifade biçimi ile “Alametifarikası” caddenin iki tarafının da devasa çam ağaçları ile kaplı olmasıydı.
Sağlı sollu çam ağaçları ile kaplı olan caddede yürümek ve o görüntüye bakmak bile insanın içine bir huzur ve yaşama sevinci katıyordu.
Özellikle bahar aylarında kuşların cıvıltısını duymak, yaz aylarında da Ağustos Böceklerinin sesini dinlemek insana huzur veriyordu. 
İklimi müsait olmasına karşın her tarafın beton ile kaplı olması nedeniyle özellikle yaz aylarında yaşamın cehennem azabı taşıdığı Aydın Efelerde bu cadde küçük bir doğal ortam oluşturduğu için “kumru, serçe, bülbül, birlerce böcek, tırtıl gibi) canlılara bir “yaşam alanı” sunuyordu. Bu canlılar bu ağaçlarda kurdukları doğal denge dahilinde yaşamlarını idame ettiriyorlardı. Çamlar çıralı fıstık çamı olması nedeniyle zaman yollara dökülen fıstık çamı kozalakları ve kuş yuvalarından düşen yumurtalar ya da yeni palazlanan kuş yavrularını görmek olasıydı…
Akibeti ne mi oldu bu çamların?
Anlatmaya devam edeyim izin verirseniz....
2005 ya da 2006 yıllarıydı.. Bir gün bir baktım bu ağaçların bazıları (Hemen hemen yarısı) Belediye İş ve Hızar Makinaları ile kesilip yok edildi. Kesim işini icra eden görevlilere niçin kestiklerini sorduğumda, Tahmine söylüyorum yüz yaşındaki Ağaçların için verilen yanıt; “Havadaki enerji nakil hatalarındaki elektrik tellerine değme ihtimali ve çıkacak tehlikelere karşı tedbir amaçlı” olduğu idi. 
Yıllarca böyle bir tehlike ile karşılaşılmamış ise de verilen yanıt makul ve mantıklı geldiği için o an için içim kıyılsa da fazla tepki göstermedim.
Halkın ödediği vergilerden oluşan kamu gelirleri yandaş ve hatırlı müteahhitlere rant olarak tevdi edilmesi gerçeğinin gereği olarak cadde ve sokaklar sürekli kazılır, yol parke taşları ve kaldırım karoları değiştirilir…
Enerji hatlarında tehlike çıkaracağı ön görülerek kesilen bu ağaçların kesimini müteakip bir ay sonra baktım ki bu cadde üzerinde büyük bir kazı çalışmaları başladı.
Yine sebebini “Buraya niye kazıyorsunuz/” diye sordum. Aldığım yanıt ise “Enerji hatları yeraltına döşenecek” idi. 
Liyakatın yok edildiği, hatta yeni neslin bu tabiri duymadığı bir süreçte hatıra dayalı, torpilli anlı şanlı kamu görevlisi şahsiyetler ihtimal ki bu ağaçların kesimine karar verirlerken bir ay sonra enerji hatlarının yer altına döşeneceği bilmiyorlardı ve kimse onları bu hususta uyarmamıştı.
Olan, o güzelim ağaçlara olmuştu!!!
Hala o kesilen ağaçlar için içim yanıyor…
Keşke o kesilenler ile kalınsaydı. Geriye kalan çamlar eskisi kadar olmasa da yine o güzel görüntüyü ve yaşayan canlılar için yaşam alanı imkanı sağlarken 2021 yılı 24 Aralık günü caddeden bir gürültü, bir patırtı geldi ki balkona çıkıp ne olup bittiğini görmek için baktığımızda “Efeler Belediye”sine ait onlarca görevli işçi ve devasa iş makinaları kalan çam ağaçlarını yerle yeksan ediyordu…
Eşimle beraber inip tepki göstersek de görevliler bizim tepkimize tepki gösterdiler. Çünkü onlar aldıkları emrin gereğini ifa ediyordu. Bize her kadar kesim işini Efeler Belediyesi icra etse de kesim kararını Tarım ve Orman İl Müdürlüğü Mühendislerinin aldığını ve kesilecek ağaçların gövdelerine mavi yağlı boya ile işaretler koyduklarını, gerekçelerinin de bu ağaçların devrilme tehlikesi taşıdığı, can ve mal kaybına sebebiyet vereceği idi. 
Gerçektende kesilen ve kesilmekte olan ağaçların gövdesinde mavi renkli yağlı boyalar ile konulmuş ifadeler var idi. Çevre dernekleri ve bazı tanıdığım yerel gazetecilere haber verdiysem de çabamız bu ağaçları kurtarmaya yetmedi. Sadece birkaç resim çekip telefonumun arşivinde o ağaçların kıyılmış hallerini saklamak oldu kazancım. Sadece görevliler değil balkonlardan olup biteni seyreden cadde sakinleri de bize tepki gösteriyordu. Anlaşılan Mahallenin iki delisi (!) eşim ile bendim…
Buradan, o ağaçların kesimine karar veren mühendis ya da yetkililer her kim/kimler ise, onlara küçük bir atıfta bulunmak istiyorum: 
İlkokul aydınlığı dahi görmemiş bir orman köyünde yaşayan bir şahsa sorsak, Bir çam ağacının çıralı olan ana gövdesinin çok dayanaklı olduğundan öyle kolay kolay devrilmeyeceğini hayati tecrübesi ( yaşamsal deneyimi) ile bildiğidir. Yukarıda izah ettiğim üzere artık kamu yönetiminde liyakatın tıpkı Atatürk’ün Laiklik ilkesi gibi esamesi okunmamakta…
Yazının başlığında belirtildiği üzere Çankaya Caddesini Arabistan Çölüne çevirmeyi şükürler olsun(!) ki başarabildik. Kesilen ağaçların dibinde kalan kökleri de daha sonra başka operasyon ile söküldü. Tekrar yerine ağaç mı dikelecek acaba diye beklerken bir de ne görelim, kök yatağı yerlerde karo ile kaplanıp caddeyi ve biz canlıları betona esir kıldılar muktedirlerimiz…
Ülkenin kurucu Ulu Önder ATATÜRK’ün bir anısı ile yazıyı tamamlayayım.
Keşke o kesim kararını veren mühendisler bu anıyı bilselerdi…
 Atatürk, 21 Ağustos 1929 tarihinde İstanbul’dan Bursa’ya gitmek üzere yola çıkar. Ertuğrul yatıyla Yalova açıklarından geçerken sahilde gördüğü ulu çınar O’nu çok etkiler. Tekneyle kıyıya çıkıp ağacın gölgesinde oturan Atatürk, çınarın yanına kendisi için küçük bir ev yapılmasını ister. Ahşap iki katlı bu ev 22 günde yapılarak 12 Eylül 1929’da tamamlanır.
Tam  bir yıl sonra  1930 yılının yaz aylarında Atatürk  Millet Çiftliği’ndeki köşküne gelir. Köşkün hemen yanındaki ulu çınar ağacının dallarını kesmeye çalışan bir bahçıvan ile karşılaşır. Ağacın dallarının binanın çatısına ve duvarına dayandığını öğrenen Atatürk o meşhur emrini verir “Dal kesilmeyecek Köşk kaydırılacak! ” 
Bu emir üzerine 8 Ağustos 1930 tarihinde İstanbul Fen İşleri Yollar ve Köprüler Şubesi’nden gelen mimar  ve mühendis  ekipler  tarafından başlatılan çalışma ile köşkün etrafı temel seviyesine kadar kazılır ve temelin altına tramvay rayları yerleştirilir.  Öncelikle köşkün teras bölümü bir günde kaydırılır, geri kalan iki gün içinde de ana binanın raylar üzerinde yürütülmesi işlemi tamamlanır ve bina 4.80 m. kadar doğuya kaydırılır. Böylece köşk yıkılmaktan, ağaç dalı da kesilmekten kurtulur. Çevre bilinçlenmesi konusunda bir  ilk teşkil eden bu olaydan sonra yapının adı “Yürüyen Köşk” olur. 
Mustafa Kemal Atatürk’ü okumuş, onu anlayabilmiş ve özümsemiş “Kamu Görevlilerine” ne kadar çok gereksinimiz olduğu gerçeği ile karşı karşıya olduğumuzun farkına vara bilir miyiz?