Uygulanan Ekonomi Politikaları ve  Yansımaları


 
 
Cumhuriyetin kuruluşundan 24 Ocak 1980 Ekonomik Kararları ve arkasından gelen 12 Eylül Askeri Darbesi ile ülkenin ekonomik yapısı tümüyle terk edildi. 24 Ocak kararlarının demokratik bir ortamda uygulanamayacağı için 12 Eylül 1980’de ülkenin içine bulunduğu kargaşa bahane edilerek ordu darbe yaptı. Ekonomik kararların alınmasın arkasındaki bürokrat, DPT Müsteşarı Turgut Özal’dı. Özal önce başbakan ve arkasından Cumhurbaşkanı oldu.
1980 öncesi ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar, gündelik yaşamda temel tüketim malları satan dükkanların önünde uzun kuyruklar ve karaborsa olarak kendini gösteriyordu. Emekçi halk yığınlarının yaşam kalitesi giderek kötüleşiyordu. Politik çatışmalar gittikçe sertleşiyor, işçi grevleri yaygınlaşıyordu. Halkın sola sempatisi giderek yükseliyor ve solun egemenlere/sömürücülere direnişi yaygınlaşıyordu.
12 Eylül Askeri Darbesi sonrası değişen bir şey yoktu. Halk her geçen gün daha da yoksullaşırken, zaten dengesiz olan gelir dağılımı, emekçiler aleyhine daha da dengesiz hale geldi. Halkın örgütlü olduğu alanlar etkisiz hale getirildi. Sendikaların ve demokratik kitle örgütlerinin işlevsiz olması için bütün yasal düzenlemeler hızla yapıldı.
Dönemin Başbakanı Özal, “Ben zenginleri severim” diyerek, Anayasa’dan sosyal devlet ilkesinin kaldırılmasını teklif etti. Emekçiler örgütlenerek mücadele etmelerinin önüne engeller koyarken, geçmişte Fakir Fukara Fonu günümüzde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Sosyal Yardımları aracılığıyla dilenci durumuna düşürülmüşlerdir. Hatta bir dönem camilerde, ramazanda yoksullara verilen fitrenin memurlara da verilebileceği ifade edilmiştir.
Emekçiler için dünden bugüne değişen bir şey yoktur. Uygulanan bütün ekonomik programlar, açıklanan istikrar paketleri veya enflasyonla mücadele uygulamaları yoksulu daha yoksul yaparken, zengini daha zengin yapmıştır. Artan işsizlik, yoksulluk, her türlü şiddet olaylarının çoğalması, intihar, fuhuş gibi olaylar uygulanan ekonomik politikalarının uygulanmasının sonuçlarıdır.
1989 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra kapitalizmin önüne hiçbir engel kalmadığından dolayı, gerek ülkemizde gerekse diğer ülkelerde devletin sırtında kambur gibi görünen sosyal devlet ilkesi fiilen kaldırılmış oldu. Mezarda emeklilik, her türlü sağlık hizmetinin paralı hale getirilmesi, asgari ücretin yoksulluk sınırının altında olması, eğitimin özelleştirilmesi ve paralı olması, sendikalaşma ve grev hakkının gittikçe zor hale getirilmesi, örgütlenme ve düşünce özgürlüğünün sürekli baskı altında tutulması gibi onlarca şey söylenebilir.  
 
Ülkenin ekonomisine bağlı olarak toplumsal yapıdaki huzursuzluklarda artıyordu. Mhp Genel Başkanı Devlet Bahçeli  “Ruh sağlığı yasasına ihtiyaç var” açıklamasında bulundu.
 
Yolsuzluk, hırsızlık, zimmet gibi mali suçlarda artış görülmüştür. Türkiye Uluslararası Şeffaflık Örgütü verilerine göre, Türkiye yolsuzluk sıralamasında 180 ülke arasında 81. sırada ve Avrupa Birliği ülkeler arasında 1. sırada bulunmaktadır.
 
Türkiye İstatistik Kurumu’na (TÜİK) göre, son 10 yılda boşanmalar % 29 artarken, evlenen çift sayısı % 7 gerilemiştir.
 
Sendikasız ve sigortasız çalışan işçi sayısında artış olmuştur. 2002’de sendikalaşma oranı % 58 iken, işçi sayısının 3 kat artışına karşın sendikalaşma oranı % 12’ye düşmüştür.
 
 Çocuk istismarı vakaları son 10 yılda yüzde 700 artmıştır. TÜİK verilerine göre, tüm evlenmeler içindeki çocuk yaşta yapılan evliliklerin oranı % 28-35 arasında olduğu belirtilmektedir.
 
80 milyonluk ülkede kişi başına düşen kitap sayısı 8’dir. Türk insanın ihtiyaç listesinde kitabın yeri 235. sırada ve kitap okumaya ayrılan süre günde 1 dakika, evet sadece 1 dakika.
 
Çocuk hükümlü sayısı son 5 yılda 5 kat artış göstermiştir.
 
Son 10 yılda 164 adet yeni ceza infaz kurumu açılarak, sayı 389’a çıkarılmıştır. Cezaevlerinde en fazla hırsızlık, uyuşturucu ve adam öldürme suçlarından tutuklu ve hükümlü bulunmaktadır.
 
Son 10 yılda korunmaya muhtaç çocuk sayısı % 500 artış göstermiştir.
 
80 milyonluk nüfusun yaklaşık  % 10-12’si, 1,5 milyon hane sayısında 10 milyon kişi devletten aldığı sosyal yardımla yaşamını devam ettirmektedir.
 
Çalışanların ve emeklilerin aldıkları maaşlarla enflasyon karşısında her geçen gün daha fazla ezilmeye devam etmektedirler. Evdeki hesap çarşıya uymuyor.
 
            İşsizlik oranı % 20’lere dayanırken, tüketicilerin bankalara olan borcu sürekli artarken, kadına şiddet, fuhuş ve uyuşturucu oranları her geçen gün yükselirken, unutulan hastalıklardan sıtma, şark çıbanı, çocuk felci ve tüberküloz (verem) gibi hastalıklarda yeniden ortaya çıkmaya başlamıştır.
 
Emekçiler için, yoksullar için ve geniş halk yığınları için Demireller, Özallar, Ecevitler veya Erdoğanlar yeni bir şey önermiyor. Hepsinin uyguladığı ya da uygulayacağı ekonomi politikaları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapıyor.